Şizofreni, kişinin gerçekle gerçek dışı arasındaki farkı ayırt etmesini zorlaştıran, normal düşünce akışının devamını engelleyen, duygularını kontrol etmesini ve normal olarak davranmasını önleyen bir hastalıktır.
Bu sebeple kişinin ilişkilerini bozan, ciddi beyinsel rahatsızlıktır. Dünyada 60 milyon, ülkemizde ise 700 bin şizofren hastasının yaşadığı tahmin edilmektedir. Şizofreninin görülme oranı ortalama nüfusun % 1'dir. Ancak kan bağı olan akrabaları arasında şizofreni hastaları bulunanlarda, bu ruhsal rahatsızlığın görülme sıklığı genel toplumdan daha yüksektir. Tek başına kalıtımsal faktörler etkili değildir. Çevresel faktörlerinde şizofreni üzerinde önemli etkileri vardır.
Şizofreni genellikle genç yaşlarda başlar. En çok görülen yaş aralığı, 15-40 yaşları arasındadır. Başlangıç şekilleri çeşitlidir. Önceleri yakınları tarafından anlaşılmayabilir ve zamanla hastalık yerleşir. 18-25 yaşları arasında daha yoğun görülmektedir. Şizofreni, sinsi ve yavaş başladığı gibi, çok kısa sütrede akut olarak da başlayabilir.
Şizofreninin ilk belirtileri hastanın yakınlarına “bir şeylerin yolunda gitmediği” sinyalleri verir ancak, bunun tam olarak ne olduğunu ilk anda belirlemek oldukça zordur. Bu süreçte kişi günlük aktivitelerden uzaklaşır, garip ve ani davranışlar gösterir, dikkat ve konsantrasyonunda azalmalar olur.
En fazla görülen erken dönem şizofreni belirtileri:
Bilim adamları birçok kalıtsal ve çevresel etkilerin bu kişilik bozukluğuna katkıda bulunduğuna inanmaktadır. Ve yaşama stresi hastalığın başlangıcında ve seyri üzerinde rol oynayabileceğine inanmaktadır. Bir çok dış etmenin katkıda bulunabileceğinden, bilim insanları bu ruhsal rahatsızlık hakkında pek bir kanıya varamıyorlar. Şizofren hastaları, birkaç farklı ruhsal ve sinirsel bozukluğa sahip olduklarından dolayı olaylar arasındaki etkileşim tam olarak kestirilememektedir.
Şizofreniyi ortaya çıkaran nedenler ve belirtiler hastadan hastaya değiştiği gibi hastaların seyri de farklılık gösterir. Tam ya da tama yakın düzelme hastaların yaklaşık 1/3’ü hafif derecede bozukluk gösterse de hayatını devam ettirebilir. Yine 1/3’e yakın bir grup orta derecede gerilemeye uğrarken yardımsız yaşaması mümkündür. Ancak hastaların %40-60’ında tek başına hayatını kazanmasına ya da devam ettirmesine engel olacak düzeyde yeti kaybı olmaktadır.
Genetik (kalıtım): Şizofreninin ebeveynden çocuğa geçme olasılığı vardır.
Beyin kimyası: Şizofreni hastalarında beyindeki belirli kimyasallarda bazı dengesizlikler vardır. Ya dopamin adı verilen nörotransmitere karşı hassastırlar ya da çok fazla dopamin üretirler. Dopamin dengesizliği beynin ses, koku, görüntü gibi belirli dürtülere karşı verdiği reaksiyonu etkiler ve bu da halüsinasyonlara ve delüzyonlara yol açabilir.
Beyin anomalisi: Yeni araştırmalar şizofreni hastalarında anormal beyin yapısı ve fonksiyonu saptamıştır. Yine de bu tür bir anormallik tüm şizofreni hastalarında görülmez ve şizofreni hastası olmayan kişilerde de bu tür anormallikler görülebilir.
Çevresel faktörler: Araştırmalar viral enfeksiyon, zayıf sosyal etkileşimler veya yüksek stresli durumlar gibi sosyal faktörlerin kalıtımsal olarak şizofreniye meyilli insanlarda hastalığı tetikleyebildiğini göstermiştir. Şizofreni genellikle buluğ çağı ve gençlik dönemlerinde bedende hormonsal ve fiziksel değişiklikler oluşurken yüzeye çıkar.
Kişide şizofreni olup olmadığını kesin olarak gösterecek herhangi bir tek belirti/bulgu ya da laboratuar testi yoktur. Belirtilerin başka bir tıbbi hastalık nedeniyle olmadığından emin olmak için hastanın muayene edilmesi gerekir. Pek çok psikiyatrik bozukluğun belirtileri birbiriyle örtüştüğünden tanı koymakta aceleci olmak hatalı sonuca yol açar. Tanı, psikiyatristin başında olduğu bir ekibin, muayene, aile görüşmesi, psikolojik test sonuçları ve diğer laboratuar incelemelerinin sonuçlarını değerlendirmesiyle konur.
Şizofreni hastalığı olup olmadığının anlaşılması, yani şizofreni tanısı konması için, bir psikiyatristin birçok özelliği, belirti ve bulguyu birlikte değerlendirmesi gerekir.
Hastalık nedeniyle okulu ya da işi bırakmak veya tıraş olmak, yatağını yapmak, markete gitmek gibi günlük işleri yapamamak şizofreni hastalarında sıkça rastlanan durumlardır. Aileler bunu sıklıkla tembellik olarak yorumlar. Oysa şizofreni hastaları, hastalık öncesinde başarılı bir öğrencilik ya da iş yaşantısına sahip olabilir. Gerçekten tembel olsalardı bu başarıları da gösteremezlerdi. Bu tür "üşengeçlikler" hastalığın negatif belirtilerindendir. Şizofreni, bize çok kolay gibi gelen günlük etkinliklerin sürdürülmesini bile olanaksız kılabilir.