Stres, uyum sağlanması ya da tepki verilmesi gerekli herhangi bir tehlike anında vücudun gösterdiği doğal bir reaksiyondur. Tehlikeyle ilgili gözlenen durum gerçek bir olay olabileceği gibi zihnin “tehlikeli olarak algıladığı” bir durum da olabilir. Kişiyi korumak adına ortaya çıkan stres tepkisi, çok fazla gözlendiğinde yaşam kalitesini ve bireyin işlevselliğini bozabilir. Gündelik yaşam içinde okul, ev, aile, iş ortamında pek çok yaşam olayı stres verici hale gelebilir. Bedensel, duygusal, düşünce ve davranış düzeyinde ortaya çıkan stres, yalnızca olumsuz yaşam olayları karşısında değil; iş ya da şehir değişikliği gibi uyum gerektiren herhangi durumda da gözlenebilir.
Gündelik yaşam olaylarının yanı sıra; travmatik yaşantılar söz konusu olduğunda, öncesinde yordanamayan ya da belirsizlik içeren durumlarda içsel çatışmalar ortaya çıkar ve bu da stres kaynağı haline gelir. Değişim ve bu değişime uyum gerektiren durumlarda, mevcut baş etme yöntemleri yetersiz kaldığında stres kaçınılmaz hale gelir.
Stres, çoğu zaman olumsuz bir durum olarak adlandırılmasına rağmen insan yaşamında oldukça hayati ve koruyucu bir anlama sahiptir. Vahşi bir yırtıcının üzerine doğru geldiğini gören kişinin vücudunda “alarm sistemi” devreye girer. Tehlike anında, sinir sistemi kortizol (stres hormonu) ve adrenalin hormonları salgılar. Bu hormonlar sayesinde beden “alarm konumuna” geçer. Kalp atımı hızlanır, kaslar gerilir, sıkılaşır, nefes alımı artar ve vücut tehlike karşısında savaşmaya hazır hale gelir. Sinir sisteminin verdiği bu tepki Savaş-Kaç tepkisi olarak adlandırılır ve otomatik olarak devreye girer. Hızlanan kan akışıyla kişi, hayatta kalmak adına savaşmak ya da kaçmak zorundadır. Ne var ki gündelik hayatta neredeyse hiç kimse vahşi bir yırtıcıyla karşı karşıya olmamasına rağmen sık sık kortizol ve adrenalin salınımı gerçekleşir, kaslar gerilir, kan akışı hızlanır, nefes alıp verme artar.
Stresten etkilenme düzeyini azaltabilmek için stresi neyin başlattığını keşfetmek oldukça önemlidir. Kaynağın anlaşılması, baş etme konusunda yöntem geliştirmeyi kolaylaştırır ve izlenecek yolun ilk adımını oluşturur. Stres belirtilerini tanımak ve bireyin stres anındaki farkındalığı bir diğer adımdır. Çok yoğun stres yaşandığı ve baş etmenin zorlaştığı durumlarda bir ruh sağlığı uzmanından yardım almak oldukça kritiktir. Gerekli görüldüğü takdirde medikal tedavi başlanabilir. Psikoterapide ise stres kaynağını keşfedip baş etme yollarını güçlendirecek müdahalelerde bulunulur.
Alarm durumunda vücut “savaş ya da kaç” mekanizmasını aktive edebilir. Bu durumda uyaranla birey ya karşı karşıya gelip savaşma ya da kaçma isteğindedir.
Sağlıklı olan alarm aşamasından sonrasında bireyin uyum aşamasına geçebilmesidir. Eğer bu gerçekleşirse birey stresörün varlığını tanımış, kabul etmiş ve uyum sağlamıştır. Kaybedilen enerji yeniden kazanılmaya başlanır.
Günlük hayatta yaşanan olaylar ruh halimizi etkilemekte ve tansiyonunda düşüp yükselmesine neden olmaktadır.
Stres yaşam kalitesini düşürmenin yanında aynı zamanda kişide ciddi anlamda fiziksel ve psikolojik baskı yaratır.
Stres tansiyonu tetiklemektedir, tansiyon hastalığına sahip bir bireyde vücudu stres uyaranıyla karşılaştığında görülen kan basıncında ve kan hızında artış tansiyonu tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Stresle karşılaşıldığında yukarıda da özeti geçildiği gibi bedenimiz bazı reaksiyonlar göstermektedir.
Baş ağrısı, avuçlarda terleme, kulak uğultusu, çarpıntı, aşırı heyecan, düzensiz kalp atışı gibi belirtiler görülebilir.
Stresle baş etmeyi öğrenebilmek önemlidir, ileride tansiyon hastalığına yakalanma riskini azaltabilir.
Günlük yapılan kısa süreli de olsa yürüyüşler, aşırı tuzlu gıdaları tüketmekten kaçınmak, düzenli yapılan nefes egzersizleri, düzenli beslenme, sigara ve alkolden kaçınma gibi davranışlar stresle baş etmede ve olası tansiyon hastalıkları riskini azaltmaktadır.