Sınav kaygısı; sınavda beklenen sonuçları alamama korkusu. Bir bakıma başarısızlık korkusu anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Pek çok genç, sınav geleceğin anahtarı olarak görüldüğü için sınav kaygısı yaşıyor. Özellikle lise ve üniversite sınavları gibi önemli sınavlara hazırlanırken sınav kaygısı yüksektir. Sınavlar hakkında biraz endişe duymak, ders çalışmak için motive olmanıza yardımcı olabilir. Bununla birlikte, aşırı sınav kaygısı, sınav puanları üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Normal şartlar altında tüm soruları cevaplayabilen bir genç bile sınav kaygısı nedeniyle başarısız olabilir. Sınav kaygısı, çocuk ve ergenlerin ruh sağlığı açısından da risklidir, panik ataklara yol açabilecek ölçüde çocukların sağlığını etkileyebilir.
Test yaşam başarısı ile eşitlenirse, abartılırsa sınav kaygısı artar. Sınavda başarısız olma düşüncesi çocuğa güvensizlik getirecek ve her şeyde başarısız olduğunu düşünecektir. Ya da sınavı geçemezse asla iş bulamaz vs. Asılsız, endişeli düşüncelere neden olabilir. Sınavın içeriğinden çok sınavın kendisine odaklanmak sınav kaygısını artıracak ve sınavı geçmek için yeterli öğrenmeyi engelleyecektir.
Genel olarak sınav kaygısına neden olabilecek farklı alanlar:
Yaşam tarzı: Zamanı doğru kullanamama, yetersiz beslenme (çok fazla şeker, kahve, sigara, alkol), uykusuzluk ve yetersiz dinlenme yeni bilgilerin öğrenilmesini engelleyebilir. Sınav sırasında konsantrasyon ve dikkati azaltır, bu da bilgi ve potansiyelin kullanılmasını engeller, hata yapma olasılığını artırır.
Yetersiz öğrenme ve bilgi talebi: Herhangi bir dersin yetersiz öğrenilmesi kaygıyı artıran en önemli etkenlerden biridir. Bilgi kaygının panzehiridir.
Ders çalışma tarzı: Öğrencinin nasıl çalıştığı, çalışma zamanı süresi önemlidir. Yetersiz çalışma, tutarsız ve ilgisiz konuları çalışma, ezberlemeye çalışma, müzik dinlerken ya da eğlence ortasında çalışma, etkisiz çalışma, anlamadan okuma, konuyu tam olarak anlamadan konuyla ilgili soru çözme, tekrar gözden geçirme için not tutmama, tekrar etmeme.
Psikolojik faktörler: Bu faktörleri zihinsel belirtiler, fizyolojik belirtiler, duygusal belirtiler ve davranışsal belirtiler olarak ele alabiliriz.
Zihinsel Belirtiler: Felaket yorumlarını içeren tüm inanç ve düşüncelerdir, bu da kendini aşırı gözlemeye, unutkanlığa ve dikkatini toplamada, sınav sorularını okuyup anlamada, düşüncelerini organize etmede, soruları cevaplarken anahtar kelimeleri, konuları hatırlamada güçlüğe neden olur.
Duygusal Belirtiler: Kişinin ruh halinde sıra dışı değişiklikler olur. Gerginlik, sinirlilik, karamsarlık, endişe, korku, öfke, cesaret kaybı, panik, umutsuzluk, üzüntü, hüzün, kontrolünü kaybetme hissi, güvensizlik, çaresizlik, heyecan görülür.Kaygı düşüncede, fizyolojide ve duygularda değişikliklere yol açar; bunun sonucunda her bir kişide gözlenen davranışlar birbirinden farklı olabilir.
Sınav kaygısının her genç üzerinde farklı bir etkisi vardır. İçine kapanık çocuklar sınav kaygısı olup olmadığını bile anlayamayabilirler. Çocuk baskıyı kendi başına aşmaya çalışabilir. Bazı çocuklarda öfke ve sinirlilik hakimdir. Sınav kaygısının genel etkisi;
Sınav kaygısının tedavisi için birey kendi kendine yapacağı bazı nefes egzersizleri ve teknikleriyle çözüm bulabilir. Ancak sınav kaygısı yoğun depresyona, uyku sorunlarına ve anksiyeteye neden oluyorsa uzman bir psikologdan veya Nevşehir Psikiyatri'den yardım almak gerekebilir.
Aileler sınırların farkında olmalıdırlar. Güven ve sorumluluk vermeli, önemsemeli, olumlu geri bildirimde bulunmalıdır. Sınava ilişkin konuşmalarda özenli davranmalı, gerçekçi olmalı, akranlarıyla karşılaştırmaktan kaçınmalıdır. Duygu ve düşünce paylaşımı, empati, karşı tarafın ne hissettiğini anlayabilme önemlidir. Sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu yapmama, yüreklendirici davranma önerilmektedir.
“Bireyin sınava yüklediği anlamlar, sınavla ilgili zihninde oluşturulan imaj, sınav sonrası duruma ilişkin yorumlar ve sınav sonrası elde edilecek kazanımlara verilen önem sınav kaygısı oluşumu üzerinde etkilidir” Yukarda belirtilen ve akılda tutulması gereken bu kısım sadece sınava girecek olanlar için değil, aile bireyleri için de üzerine düşünülmeye değer kısımdır. Aile bireylerinin sınava yüklediği anlam çocukla bu durumun nasıl yönetileceği konusunda belirleyici olacağından öncelikle aile bireylerinin bu konuya dair kendi beklenti ve ihtiyaçlarını gözden geçirmesinde fayda vardır.
Sınav kaygısı girilecek sınavın önemi ile uyumlu ise, kişiyi uyanık tutuyor, daha çok çalışmaya motive ediyorsa, çalışıp öğrendikçe azalıyorsa normal demektir.
Beklenenden fazla kaygı yaşanıyorsa,
Kişinin motivasyonunu ve çalışma yetisini bozuyorsa,
Çalıştıkça ve zaman geçtikçe azalmak yerine artıyorsa,
Çarpıntı, karın ağrısı, bulantı, ishal, sık idrar, yorgunluk, uyku düzensizlikleri gibi bedensel belirtiler ortaya çıkıyorsa kaygı anormal hale gelmiş demektir.
Yanlış tanı: Sınav karşısında bir miktar kaygının normal olduğundan bahsetmiştim. Kaygı anormale doğru kaydığı halde “normal” tanısının konması en sık karşılaştığımız yanlışlardandır. Bu tanıyı koyan da ne yazık ki konu hakkında deneyimsiz kişilerdir.
Kaygının önemsenmemesi: Anormallik olduğu fark edildiği halde kendiliğinden geçeceği zannedilir.
Kolay öneriler: “Bu kadar takma kafana”, “Kazanmasan da olur”, “Seneye kazanırsın”, “Moralini yüksek tut” gibi önerilerin yeterli olacağı ve meseleyi kolayca çözeceğini düşünmek hemen her zaman karşılaştığımız bir durumdur.
Kendi kendine tedavi çabaları: Kaygı yaşayanların ya da ailelerin teşhis koyup, vitamin, balık yağı, antidepresan gibi çözümler önermeleri de sık görülen bir uygulamadır.
Tutarsız yaklaşımlar: Sözel olarak üzülmemesi tavsiye edildiği halde, davranışlarda bu durumun aksine tutumlar sergilenmesi de sınav kaygısını artıran önemli bir etkendir. “Çok takma” önerisinde bulunan ebeveynin, davranışlarında bu rahatlığı gösterememesi örnek olarak verilebilir. Ebeveynin deneme sınavı sonuçlarını çocuktan önce öğrenmeye çalışması, eve hiç misafir kabul etmemeleri örnek olarak verilebilir.
Tatmin olmama: Kapasitesi doğrultusunda çalışan ve çaba gösteren kişiye çevredekilerin ulaşılması güç hedefler göstererek motive ettiklerini zannetmesi.
İyi polis, kötü polis: Ebeveynlerin çelişkili önerilerde bulunması, birbirini kullanarak motivasyon oluşturma çabaları. Annenin “kazanır benim çocuğum” derken, babanın “bu çocuk hiçbir yeri kazanamaz” demesi ya da ebeveynlerden birinin başarıyı kendine, başarısızlığı karşıya yüklemeye çalışması.
Günlük yaşamın aşırı değiştirilmesi: Sınav dönemlerinde çalışmaya uygun ortamlar oluşturulması şüphesiz yapılması gereken bir davranıştır. Ancak sınav olacak diye tüm olağan uğraşlardan uzak durulması, aşırı kısıtlamalar, tüm sorumluluklardan el çektirme, yaşam tarzının tamamen değiştirilmesi gibi tutumların doğru olduğu söylenemez.
Kıyaslama: Sürekli başkalarıyla kıyaslayarak bir türlü tatmin olmama.
Aşırı müdahalecilik: Nasıl, nerede ve kaç saat çalışılacağına, ne yenip, neyin giyileceğine, hangi şehirde hangi okula gitmesi gerektiğine ailenin karar vermesi.
Kolaycılık: En ufak başarısızlıkta hemen eleştirilerin yoğunlaşması ya da en ufak olumlu gelişmede aşırı ödüller verilmesi.
Yanlış tedavi: Elinden geleni yapan ve tüm sorumluluklarını yerine getirenin zorlanmaya devam edilmesi ya da sorumluluklarını hiç yerine getirmeyenlerin teselli edilip, korunup-kollanması.